26 Şubat 2015 Perşembe

10 adımda felsefe

11.) Sınırlar
Rehberimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. "Ama 10 adımda felsefe demiştin bu 11. adım böyle şey olur mu?" diye düşünüyor olabilirsiniz.(Bir oyun vardı Antichamber diye bulmacalı koşmalı falan garip bir oyundu. Oyunda geri sayım vardı. Süre bitincede "kendi saatine göre yaşa, başkalarınınkine göre değil." gibi bir şey diyordu. Güzel oyundu bence) Demek istediğim basit bir başlığın beni sınırlamasına izin vermeyeceğim. Başlıkta 10 adım yazması benim de 10 adım yazacağım anlamına gelmiyor. Bu böyle oldu ama bazı sınırları aşarsak da bu bizim zararımıza oluyor. Peki hangi sınırın aşılması hangisinin aşılmaması gerektiğini nasıl anlayacağız? Eğer yanınızda sınır aşabilen ufak canlılar varsa, örneğin küçük kardeşiniz ya da meraklı bir arkadaşınız olabilir, onları önden yollayıp bakın sorun olmazsa siz de gidersiniz. "Yoo dostum ben bunu yapamam" diyorsanız öncelikle bu şekilde konuşmayı bırakmanızı öneririm zira rahatsız ediyor. Diyelim ki yanınızda feda edilebilir bir şey yok o zaman ne yapacağız vaz mı geçeceğiz? Tabii ki hayır. O zaman bekleyeceğiz. Beklemek genelde sıkıcı bazen de acılı bir süreçtir ama birçok konuda işe yarar. Başka biri deneyene kadar beklersiniz sonra sonuca göre birtakım eylemler yaparsınız artık. Baktınız olmuyor o zaman sınırları yıkmak yerine yapmaya başlayabilirsiniz. Koyacağınız saçma sapan kurallar sınırları yıkmak kadar yapmanın da zevkli olduğunu size gösterir. Biraz düşünürseniz zaten sınır koymak ve sınır yıkmanın aynı şey olduğunu anlarsınız. 

23 Şubat 2015 Pazartesi

Kişisel gelişelim

Hedeflerinizi yüksek tutmak çok önemli bir şeydir. Kişisel gelişim kitaplarında falan da yazar hep "hedeflerinizi yüksek tutun, ağaca çıkacaksanız hedefiniz yıldızlar olsun, küçük denizde büyük balık olacağınıza büyük denizde büyük balık olun, eğer bir gergedan olacaksanız tüm sürüyü boynuzlamalısınız." gibi büyük hedeflerin öneminden bahseden bir sürü özlü söz bulabiliriz. Özlü sözler de garip, atasözü gibi ama adam sonuna ismini sıkıştırmış. Atasözü daha bir samimi bence. Adam hatırlanmayı umursamamış, sonuçta öldükten sonra hatırlansa ne olur hatırlanmasa ne olur? Hatırlanmanın ölülerin pek umrunda olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen hiçbir şey umurlarında değildir ölülerin ama ölmeden emin olamayız ki hayatı da eğlenceli yapan şey bu. Biraz belirsizlik, tuz gibi bir şey. Birazı yaşamak için zaruri, daha fazlası yemeğe tat katar, çok fazlası acı olur. Bi de "Başlamak bitirmenin yarısıdır." diye bir söz var. (Kendi tahminimce bu söz aslında bir özlü sözdü sonra adam baktı çok saçma kendi ismini silmeyi bir şekilde başardı ve atasözü oldu.) Başlamak niye bitirmenin yarısı olsun. Başlamak önemlidir tamam ama %50 hak ettiğinden çok daha fazla bir oran. Çok garip sözler var ama konumuz bu değil. Peki konumuz nedir? Sanırım konumuz hedefleri büyük tutmak. İyi bir şey mi bu büyük hedefler? Büyük hedef ne demek ki zaten? Aya çıkmak büyük bir hedef miydi? Çıkanlar var demek ki o kadar büyük değilmiş. Neyse zaten insanı birtakım işler yapmaya iten güçlerin arasında mutluluğun yeri büyük, bu kadar önemli olmasına karşın birçok insan mutluluğa ulaşabilmiş değil. Muhtemelen kendilerinin değil de başkalarının mutluluklarına ulaşmaya çalıştıkları için böyle. Para da önemli tabii. Bu soğukta sokakta yatıyorsanız mutluluk size biraz uzak bence ama belli de olmaz. Şimdi fark ettim ben sürekli tahmini konuşuyorum. Kesin bir şey pek yok yazılarımda. Kesin bir şey söylemeyince de fikirlerim doğru ya da yanlış olmuyor. Fikir oluyor sadece. Bu şekilde yazmamın nedeni hiçbir zaman haksız duruma düşmek istememem mi yoksa kendimi kesin konuşacak kadar üstün görmemem mi bilmiyorum. Aslında biliyorum ama böyle deyince sanki daha bi güzel oldu. Son olarak bu yazıda bir şey eksik gibi ama ne olduğunu çözemedim. 

20 Şubat 2015 Cuma

Tekrar

3 ay önce başlığı atmış bırakmışım. Keşke ne yazmak istediğimi birkaç kelime bile olsa yazsaymışım. Beynime fazla mı güvenmişim yoksa üşenmiş miyim bilmiyorum. Hayırlısı artık. 

8 Şubat 2015 Pazar

10 adımda felsefe

17.) Adımları hızlandırmak Küçükken bir hikaye okumuştum. Adamın biri at arabasını elma ile doldurmuş, yolda gidiyormuş. Bir süre ilerledikt...