Korkuluklar geçmişte tarlalardaki bazı kırmızı böcekleri ve tek çenekli bitkileri korkutmak amacıyla sıklıkla kullanılmışlardır. Biz bu yazıda korkuluklara başka bir açıdan bakmaya çalışacağız. Korkuluklardan bahsetmeden önce korkudan bahsetmemiz lazım. TDK'ye göre korku: "Gerçek bir tehlikenin ya da bir tehlike olasılığının, düşüncesinin uyandırdığı kaygı duygusu" olarak tanımlanıyor. Korkuyu kaygı duygusu olarak tanımlamak biraz yetersiz. Korku beyinde bitmez. Korku bizi farklı şeyler yapmaya zorlayan bir duygudur. İnsan korkunca ya kaçar ya saldırır ya da donakalır. Şimdi buraya içinde sempatik sinir sistemi aktivasyonu, amigdala ve böbrek üstü bezi geçen süslü cümleler yazılabilir ama eğer bu bloga biraz göz attıysanız esas amacın bu olmadığını fark edebilirsiniz. (Ayrıca onları yazmak sıkıcı google'a yazınca çıkıyor bir sürü sonuç, oradan bakarsınız.) Korkudan yeterince bahsettik. Şimdi aklınıza "Eski insanlar neden tek çenekli bitkileri korkutmaya çalışmışlar?" sorusu gelebilir. (Uydurma lan ne tek çenekli bitkisi diyebilirsiniz ama eski insanlar o kadar da zeki değildi. İshal olunca vücut fazla sıvıyı atmaya çalışıyor deyip hastadan kan alan insanlardan bahsediyoruz sonuçta.) Gelmeli de zaten fakat fark etmişsinizdir ki bu blog merakınızı doyuracak bilgilerden oluşmuyor. Keşke bu cümleyi paranteze alsaydım bu da bence tam parantezlik cümle. Korkuluklar günümüzde insanlar bir yerlerden düşmesinler diye sağa sola yapılan demir parmaklıklar haline gelmişler. o değilde bu yazıda bu blogun işlevine iki kere değinmişim ve bu yazının olmayan akıcılığını iyice dibe çekmiş.ayrıca bir önceki cümlede de imla hatası yapmışım . iyice batıyorum artıl kelmeleri bile doğrudüzgün yazamaz halee glmişim. Neyse korku da böyle bir şeye benziyor, vakit geçtikçe bizi korkutan nesnenin yerini korkunun kendisi alıyor ve sürekli artarak devam ediyor. Peki nereye kadar? Korku bizi nereye kadar batırabilir? En dibe vurduktan sonra ne olacak?
"Şunu unutmayın ki: Hayatta dibe vurduğunuzda en tepeden başka gidecek yeriniz kalmaz."
diyorlar. Doğrudur muhtemelen ama gözden kaçan bir nokta var o da dibe vurmak öyle gözüktüğü kadar basit değil. Hayatı iyi gitmeyen insanlar için kötü bir haber maalesef. Asla dibe ulaşamayacaksınız çünkü her zaman daha kötüsü vardır. Eğer müdahale etmezseniz hayatınız sürekli daha da kötüye gidecek ama asla en dibe ulaşamayacaksınız. Bence esas unutulmaması gereken söz şu olmalıydı: "Her zaman daha kötüsü vardır." Böyle olsaydı kurtulmak için dibe vurmayı beklemezdik. Dibe vurmanın tek yolu vardır o da mükemmele ulaşmaktır. Daha önceki yazılardan birinde biraz bahsetmiştim bu konudan.
(Bu arada esas amacım yazının ana fikrini üsteki kalın cümle sanmanızı sağlayıp daha sonra öyle olmadığını göstermek, evet bazı insanlar böyle ufak tefek hileler yapıp mutlu oluyorlar. Mutluyum.)
"Şunu unutmayın ki: Hayatta dibe vurduğunuzda en tepeden başka gidecek yeriniz kalmaz."
diyorlar. Doğrudur muhtemelen ama gözden kaçan bir nokta var o da dibe vurmak öyle gözüktüğü kadar basit değil. Hayatı iyi gitmeyen insanlar için kötü bir haber maalesef. Asla dibe ulaşamayacaksınız çünkü her zaman daha kötüsü vardır. Eğer müdahale etmezseniz hayatınız sürekli daha da kötüye gidecek ama asla en dibe ulaşamayacaksınız. Bence esas unutulmaması gereken söz şu olmalıydı: "Her zaman daha kötüsü vardır." Böyle olsaydı kurtulmak için dibe vurmayı beklemezdik. Dibe vurmanın tek yolu vardır o da mükemmele ulaşmaktır. Daha önceki yazılardan birinde biraz bahsetmiştim bu konudan.
(Bu arada esas amacım yazının ana fikrini üsteki kalın cümle sanmanızı sağlayıp daha sonra öyle olmadığını göstermek, evet bazı insanlar böyle ufak tefek hileler yapıp mutlu oluyorlar. Mutluyum.)